Düzce Postası Gazetesi Köşe Yazarlarından, arkadaşım Harun Agah Altay‘ın 08 Aralık 2020 tarihinde yayınlanan köşe yazısını sizlerle paylaşmak istedim.
Düzce’nin en önemli sorunlarından “Hava Kirliliği” konusunu, tarihi bilgilerden yola çıkarak anlatan, mesajlarla dolu harika bir yazı…
Yazıda bana da atıf yapmış; araştırmacı gazeteci dostlara, arkadaşlara arşivimiz her zaman açıktır… Çok teşekkür ediyorum.
Yazın sinek öptü, kışın kömür üfürdü dememek için…
TÜRKİYE’nin en kötü havasına sahip olduğumuza hiç şaşırmadım. Çünkü Düzce ovasının havası ezelden beri kötüydü.
Suçu kömürde, egzozda, tozda, dumanda vs. arayacağımıza şehir yerleşkesini biran evvel yamaçlara nasıl kaydıracağımızı düşünsek iyi ederiz.
Ova merkezinde onca yeni açılan arazilere devasa siteler kurmak bu bataklıkta bizi yaşamaya mahkum etmekten öteye geçmez.
Düzce’de hava kalitesini düşürecek ağır sanayi olmamasına rağmen neden bu kadar kötü bir hava kirliliğine sahibiz?
Çünkü ovada sirkülasyon yok!
Düzce Ovası aslında yüzlerce ve binlerce yıldır kötüydü. Efteni Gölü’nün binlerce yıl önce Düzce Ovası’nı kaplaması nedeniyle bu bölge yıllarca bataklık olarak kalmadı mı?
Aslı bataklık olan uçsuz bucaksız dev bir araziden ancak olsa olsa tarım arazisi olurdu.
Lâkin biz bu toprakları tarım arazisi yapmaktan da öteye geçtik.
Düzce’nin Türkiye’deki en kalitesiz havaya sahip olması sizce sürpriz miydi?
Peki, Konuralp ve Bahçeşehir (Kalıcı Konutlar)’de de durum aynı mı?
İsterseniz beni dikkate almayın ama gelin tarihe birazcık kulak verin !
Düzce’mizin medarı iftiharı İlyas Temel Şafak hocam her zamanki gibi bana arşivini açtı ama ben hava kirliliğine odaklandım.
Bakın, 1946 tarihli Bolu Halkevi’nin bir kültür dergisi olan “Abant’ adlı yayında Bolu’dan Akçakoca’ya yapılan bir gezi anlatılıyor.
Dergide Bitinya döneminde kente adını veren Kral Prusias’ın Konuralp için bağları, bahçeleri, yerinin ve havasının güzelliğiyle ün yapmış şehirden övgüyle bahsedilişi yazıyordu.
Dikkat edin, Konuralp iki bin yıl önce sadece bağı bahçeleriyle değil havasının güzelliğiyle de nam salmış bir şehirdi.
Hatta 1323’te Orhan Gâzi döneminde Konur Alp burayı fethettiğinde ovada iki han ve bir evden başka bir yapının olmadığı biliniyor.
Yani şehir yerleşimi yine Konuralp’ti.
Peki, ne oldu da insanlar ovaya akın etti?
Özetle Düzce Ovası yerleşime uygun bir coğrafya değil güzel kardeşlerim, ağabeylerim, ablalarım, büyüklerim!
Bırakalım hırsımızı kömürden, fabrika bacalarından çıkarmayı.
Düzce’yi bu hale getiren Efteni Gölü’ndeki buhardan kaynaklanan sisten başka bir şey değildir.
Bu sisin içine hapsedilmiş tüm partiküller (kömür tozu, egzoz ve fabrika bacalarının dumanları, tozlar vs.) asıl sorunun işte bu sis denizinden ibaret olduğunu gösteriyor.
Maalesef eğer bu sis denizini dağıtabilecek bir teknoloji olmadığı müddetçe kömürden de kurtulsak bu kez yazın da sivrisinekler yakamızı bırakmayacaktır.
Fay hattında otur deprem olmasın; bataklıkta yaşa sinek olmasın; göl havzasına bak sis olmasın!
Geçmişi coğrafik değişimlerle dolu bir bölgeye bu kadar fazla yüklenirseniz bir gün yerin dibine çökeriz maazallah!
Düzce Ovası’ndan olsa olsa çok güzel tütün ve pancar tarlası olurdu.
Cahit Zarifoğlu’nun dizelerini Düzce Ovasına uyarlayalım;
“Ne çok kıymetlendirdik.
Oysa ekip, biçip gidecektik.”
Kaynak : http://www.duzcepostasi.com/haber-detay.asp?id=41285
Devamı
Yüksekokul Müdürlüğü Görevine Atandım
TOBB Başkanımızdan Kutlama Mektubu
Uygulamalı Gümrük ve Dış Ticaret Uzmanlığı Sertifika Programı’na Katılım Sağladım