İlyas Temel ŞAFAK

Öğretim Görevlisi

Kastamonu Cide’de Festivale Misafir Olduk

👉 Geçen hafta sonu Defne ile Kastamonu’nun güzel ilçesi Cide’de, 29. Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali’ne katıldık.

👉 Festival komitesinden, Cideli emekli Türkçe öğretmeni Ali Nazlı hocamızın davetiyle iki güzel gün geçirdiğimiz Cide, Rıfat Ilgaz’ın doğduğu şirin Karadeniz ilçesi. Büyük usta Rıfat Ilgaz’ın çok sevdiği Cide’de bu yıl 29.su düzenlenen festivalin ikinci gününde, Rıfat Ilgaz Evi’nde gerçekleşen “Babam Rıfat Ilgaz” başlıklı söyleşide Defne, Cide ve babasıyla ilgili anılarını,  az  bilinen yönleriyle Rıfat Ilgaz’ı izleyicilerle paylaştı.

Defne Ilgaz ve Emekli Öğretmen Ali Nazlı

Etkinlik, bu yıl ikincisi düzenlenen Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü’nü kazanan Fahrettin Koyuncu’ya plaket ve ödül takdimi ile tamamlandı.

Cide Belediye Başkanı Sn. Nejdet Demir, Defne Ilgaz, Fahrettin Koyuncu
Cide Belediye Başkanı Nejdet Demir, Defne Ilgaz, Fahrettin Koyuncu

 

Etkinlik öncesinde, Cide sahilinde bulunan Rıfat Ilgaz heykeli ile fotoğraflar çekildik.

Etkinlik sonrasında, sarı yazmalardan esinlenerek hazırlanan elbiselerden oluşan koleksiyonu görme imkanımız oldu. Elbiselerden birinde sarı yazma desenlerine ilave olarak ayçiçeği kullanılmıştı. Rıfat Ilgaz’ın “Kızıma” ifadesi ile yazdığı ve Defne’nin bestelediği “Sularda Güneş Olmak” şiirinde yer alan “Bir ayçiçeği güneşte tek başına” dizesini anlatır gibiydi. Defne’nin çok beğendiği ve seçtiği bu elbise, Rıfat Ilgaz Evi’nde sergilenmek üzere yöneticilere teslim edildi.

Defne Ilgaz, seçtiği elbise ve Tasarımcı Derya Tuzsezgin

Cide’de çekimleri devam eden Mukadderat isimli filmin oyuncularından Deniz Özerman da söyleşiyi dinlemeye gelenler arasındaydı.

Defne Ilgaz ve Deniz Özerman

Defne’nin etkinlik sonrası Bartın Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısını da sizlerle paylaşmak istedim.

BÖCÜLER

Cide’den dönüş yolundayım.

Babamın doğduğu evde toplandık, sohbet ettik. Malumunuz 7 Temmuz babamın ölüm yıl dönümüdür, babamın adıyla anılan festivalin 29. suydu.

Rıfat Ilgaz Evi’nde sergilenen tablo

Cideliler onca yıldır, aleyhimde yapılan propagandalara rağmen beni sevdiler. Beni hiç tanımadan, hiç tanışmadan benden nefret eden bir grup var. Sanki bir tarikata mensup gibiler. Gayba iman etmiş inançlı kişiler… Sağ olsunlar, bu sadakatlerini takdir etmemek mümkün değil.

“Meşhur” yazar Bay Dur, ben varım diye festivali protesto etmiş! CHP kaybetti MHP kazandı diye değil, ben varım, diye!

Minibüsçü Abi de benden nefret edenler tarikatına üyeymiş. Yaşlı bir minibüsçüye ne gibi bir saygısızlık, kötülük etmiş olabilirim, tanımadan ve tanışmadan üstelik?

Bir de bu gayba inananlar kulübüne üye bir hanımefendi var ki, kendileri en sadık takipçim. Cide’deki bütün etkinliklerime gelir, muhakkak beni protesto eder.

Kendisini her sene en önden izlerim. Daima yüksek sesle bana hakaretamiz sözler söyler. Genellikle bağlamdan kopuk olur. Mesela orada gitar çalıp şarkı söylemekteyimdir, “niye Cide’ye geldin?” diye sloganını atar gider, eksik olmasın. Üç senedir hanımefendide konsept bu, “niye Cide’ye geldin?”

“Bu hanım her sene böyle bunu yapacak mı” diye sordum, “o öyle, ne yapsak fayda etmiyor”, dediler.

Bu tür şeyleri yaşamaya alışmış olmam lazım ama tabi insan gene de şöyle bir şaşırıyor, irkiliyor.

Bu tarikatla ilk kez lise ikinci sınıfta tanışmıştım. Edebiyat öğretmenim, sadık bir üyesiydi. Aydın Abimin (sekreterlikten gelen, ikinci) eşinin çok yakın arkadaşıymış. Onu çok sevdiğini söylemişti, Fahriye Hoca. Çok başarılı bir öğrenci olmama rağmen onun dersinden kalayazmıştım. Geçende sınıf arkadaşım (şimdi doktor) bana yorum yazmış, “ama ne uğraşmıştı seninle” diye.

Bu sıkı takipçim, ön sıra provokatörü hanım da bir öğretmenmiş, üstelik Sanat Tarihi öğretmeni. Taktı mı takıyormuş, o da çok öğrencinin canını yakıp, hayatını karartmış.

Görevi kötüye kullanmaktır bu tür hocaların yaptığı ama ne yapalım biz pek hakkını arayan bir toplum değiliz. Hakkını arayanların canına okunduğu için olsa gerek.

Aslında aramasınız da okunuyor. Bazen doğmanız, var olmanız bile suçtur, siz yaşadınız mı böyle bir linç, hiç?

Bu tarikatın lideri kim, diye sordum, tanıdık biri çıktı. Yok, yok babam değil. O beni sever.

Babam öldükten sonra işleri yürütmesi için kendisine genel vekâlet vermiştim, ısrarla istemişti.

Sonra iki yıl kendisinden haber alamamıştım, telefonlarıma bile çıkmamıştı. Zor durumdaydım, peş peşe iki çocuğum olmuştu ve eşimin işlerinin kötü gitmesinden ötürü maddi sıkıntı içindeydik.

Avukattan rica ettim, o da iki yıl boyunca yapılan satışlardan hissemi tahsil etti. (Güveni kötüye kullanma da ciddi bir suç tabi.) Benim yaptığım bu işlem sayesinde Gönül Ablamın oğlu da para alabilmişti. Telefon açıp bana teşekkür etti. Zaten kısa bir süre sonra hepimiz haklarımızı kendisine devrettik.

Bu olayı, “paragöz Defne elimi kelepçeletti, beni karakola çektirdi” diye aktarmış, Cidelilere.

Annemin başını örtmesi de bu Defne düşmanları kulübünün gerekçelerinden biri olmuş.

Benim annem dönekmiş, ben de (dolayısıyla) döneğin kızıymışım!

Bu kulübün İstanbul şubesinin üyelerinin de başka sloganları var. Ben doğduğumda babamın yaşlı bir adam olmasını gerekçe göstererek belden aşağı vuran sloganlar.

Her işin bir mafyası var dostlar. Sanat camiasında da tarikatlar, mafyalaşmış gruplar var. Zamanın ruhu mu, bizim ruhumuz mu bilemiyorum.

Küçük küçük krallıklar, kraliyetler ve onların nedimeleri, askercikleri, soytarıları…  Sol’umuz sağ’ımız tapınma için kurulmuş, tuhaf ritüelleri, ayinleri, ezber zikirler ve sloganları olan, halkın duygu, düşünce dünyasını sömürmek için inşa edilmiş piramitlerle dolu.

Cide’den fotoğraf atınca, “bu fotoğraflar yazısız olmaz” dedi Esen Abi. Ben de yazdım. Aslında çatışmacı bir insan değilim ben. Marx’tan ziyade Durkheim’cıyım. Toplumun canlı bir organizma olduğuna, işbölümü ve uyumdan beslendiğine inanırım. Ama ne yaparsınız bu dinozor abiler ve onların takipçisi olan kertenkeleler çatışmacılık ve diyalektik geleneğini sürdürüyorlar. (Sosyoloji üçüncü sınıfa geçtim dostlar!)

DENİZ ÖZERMAN

Bugünlerde Cide’de bir film çekiliyormuş: “Mukadderat” Nur Sürer, Osman Sonat, Şerif Erol başrollerde. Çekimlere ara verip babamın doğduğu evin bahçesinde yapılan sohbete katılan Deniz Özerman, provokatörü susturmak için söz aldı ve o küçücük boyuyla arka sıralardan ayağa kalktı. Ben Deniz Hanım’ı Mükremin Çıtır’ın sevgilisini oynadığı günlerden hatırlıyorum.

Konuyu dağıtmaya çalıştı, babanızla güzel bir anınızı anlatın, dedi. Anlattık. Sonra da o ve set arkadaşları beni bırakmadılar, fotoğraf da çektiler.

CİDE BARTIN’A BAĞLANSIN MI?

Toplantı başlamadan önce çay sohbeti yapıyorduk, size bir dedikodu anlatayım. Cide’nin Bartın’a bağlanma fikrini destekleyenler var! Ben de el kaldırıyorum, babaannem ve büyükbabamın doğduğu memleketle babamın doğduğu memleketin bir olması benim için çok güzel olur!

Beni özlediniz mi bilmiyorum. Az önce tekrar yazıştık, Esen Abi’yle. Korkmuyor musun dedim ona. “Biz hocada yetiştik, en azgın zamanlarda bile korku duymadık. O zaman bana korkmuyor musun derlerdi, gülerdim! Sen bana emanetsin… Ben seni 13 yaşında tanıdım… ❤” dedi. Yazdıklarını aynen alıntıladım, sonundaki kalple birlikte 🙂

Ama gene de söylemeden geçemeyeceğim, aman, kendinize dikkat edin, beni sevdiğinizi falan sağ’da sol’da söylemeyin, sonra böcüler yer ha!

Loading